7 Mayıs 2010 Cuma

Bu Programi Tanitmazsam Ayip olur!


Muzisyen milletine cok hayri dokunacak eksra yararli bir bilgisayar programi tanitmak istiyorum: Transcribe! (unlem isareti isme dahildir).

Sarkilari trancript etmek yani notalara dokmek isterken kafayi yemeyelim diye bize bir lutuf bu program. Sarkilari yavaslatip dinlemek, hizlandirip dinlemek icin, sadece belli ses dalgalarini duymak icin birebir. Bir sarkinin belli bir kismini secip ardarda tekrar calmasi da ozellikle sololarda takilip kaldiginizda cok ise yariyor. Profesyonel muzisyen olmadigim icin daha ne gibi becerileri var bilmiyorum, bu yuzden anlamadigim bir suru ekstra ozellik kesfedilmemis potansiyel olarak bilgisayarimda durmakta

30 gunluk trial versiyonunu denedikten sonra satin almak isteyenlere 50$. Yeni versiyonlari ciktiginda tekrar satin almaniz da gerekmiyor. Bu yuzden mantikli bir yatirim aslinda. Ama license key'inize dikkat edin kaybetmeyin. Ben kaybettim diye agladiginizda size tekrar vermiyorlar.

Transcribe'a giden yol surdan geciyor:

http://www.seventhstring.com/xscribe/download.html

En komigi davul calmaya ilk basladigim zamanlarda, nota cikarmakta zorlanirken bu tur programlar kullanmayi "hile yapmak" gibi birsey sanmam heralde. Kickleri 10 saat duyamayip kafayi yedikten sonra equalizerla oynayip notalari kagida doktugumu ve bundan sucluluk duydugumu hatirliyorum. Bir tur manyak oldugumu hep hissetmisimdir, sanirim bu da kanitlarindan biri.

Sonra ogrendim ki bu tur programlari kullaniyormus zaten herkes (evet herkes, sokaktaki amca, manav Huseyin, komsumuz Zeliha Teyze). Siz siz olun alin su programi yukleyin kendinize iskence etmeyin.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Kaldigimiz Yere New York'tan Devam Ediyoruz


Istanbul'a dondugum zaman Istanbul'un barlari konserleri hakkinda yazacak olsam da birsureligine (en az 5 sene kadar) New York da elimin altinda olacak. Iste bu yuzden artik iki sehir uzerindeki hukumdarligimi kullanip NY hakkinda da birseyler hatta cok seyleri yaziya dokmeyi planliyorum. Hadi bakalim, 2.5 yil sonra tekrar blog diyarlarina donmek de varmis.

23 Mart 2008 Pazar

İstanbul'da Turist Gezdirmece


Diyelim ki enternasyonel bir insansınız. Çeşit çeşit ülkeden arkadaşlarınız var, ve sizi o kadar seviyorlar ki atlayıp uçaklara gemilere sizi ziyarete gelecekler. Bu hikayede bir de İstanbul'da olmanız icap etmekte, diğer türlü yazının içeriğiyle özdeşleşmeniz zor olabilir.

Bugünkü dersimiz dolayısıyla İstanbul'a gelen turistleri nerelere götüreceğimizle ilgili. Yakın zamanda çizme şeklindeki güzide ülkeden gelecek bir konuk için ufak çaplı bir araştırma yaptık, ve oluşturduğumuz listedeki mekanları teker teker gezdik dolaştık. İşte Taksim, Nişantaşı, ve Ortaköyü kapsayan ufak bir liste. Bir günde ancak bu kadar mekanı dolaşabildik.

Sitelere bakarak mekanların neye benzediği görebilirsiniz. Yemek servisli olanların menülerini parti konser mekanlarının ise aylık programları yine web sitelerinde bulunmakta. Kendi sitesi bulunmayan siteler için de bir güzellik yaptım. Hayır onlara web sitesi açmadım, mekanlarla ilgili başka bir sitedeki linklerini verdim.


Ghetto: http://www.ghettoist.com/

Leb-i Derya: http://www.lebiderya.com/

Pano Şarapevi: http://www.istanbul.net.tr/istanbul_restoran_detay.asp?id=2616

360: http://www.360istanbul.com/

Litera: http://www.bigglook.com/biggistanbul/yemeicme/RestoranDetay.asp?id=4645

House Cafe: http://www.thehousecafe.com.tr/

Banyan: http://www.banyanrestaurant.com/tr

Buzz Bar:
http://www.istanbul.net.tr/istanbul_restoran_detay.asp?id=4350

Niş Bar:
http://www.istanbul.net.tr/istanbul_bar_detay.asp?id=5188

Nardis:
http://www.nardisjazz.com/2007-8/main_interface.html

İstanbul Jazz Center:
http://www.istanbuljazz.com/

Hayal Kahvesi: http://www.hayalkahvesibeyoglu.com/

11 Mart 2008 Salı

Trio Mrio'nun Evrilmiş Hali Quartet Muartet


Başlıkta bahsi geçen grup eğer bünyesine bir üye daha alırsa ne olacak bilmiyorum. Latincem süper diil o yüzden Pentagon Mentagon mu olur Pentagram Mentagram mı karar veremedim.

Alp Ersönmez (bass, resimde en solda), Sarp Maden (gitar, en sağda), ve Volkan Öktem (davul, sağdan ikinci) Trio Mrio adında bir grup iken gün geliyor Genco Arı (piyano, resimde soldan ikinci şahıs) aralarına katılıyor ve grup şuanki halini Quartet Muartet adıyla almış bulunuyor. Hayal Kahvesi'nde her ay 1-2 akşam sahne alıyorlar son birkaç aydır. Arada sırada Nardis'te de rastlamak mümkün kendilerine.

Quartet Muartet yoğun mu yoğun (?) bir caz çalıyor (bir caz?).. Demek istediğim enstrümantel cazın doğaçlamanın hat safhada olduğu eserleri var, demek istediğim jazz fusion yapıyorlar. 2 adet de albüm doğurmuşlar:

1. Dokuz Parça 2. Dokuz Parça Daha

Hoşuma giden parçalarından tavsiye amaçlı önerebileceklerim Mr. Shuffle, Bobi, Bir İleri Bir Geri, ve Küçük Tomurcuk.

Quartet Muartet'i izleyip insan bunalıma giriyor, yok canım ben enstrüman falan çalmıyorum benim yaptığım başka bir aktivite heralde diyor insan. Volkan Öktem o kadar güzel çalıyor ki sayamıyorsunuz, ama o sayıyor, dağıttı toparlayamayacak derken bir bakıyorsunuz uzun sololardan sonra toparlamış tekrar şarkıyı. Bassçı Alp Ersönmez ise bence grubun en sempatik en eğlenceli şahsı. Bassı çalarken şekilden şekle giriyor, dengesini kaybedecek şimdi bassla yuvarlancak yerde diyorsunuz ama ben daha düştüğünü görmedim. Dinlemesi de izlemesi de zevkli bir grup kısacası.

Sizlerin de cazzı gelirse gidiniz dinleyiniz.

6 Mart 2008 Perşembe

SIFIR KM


Bas, vokal: Levent Yüksek
Davul: Volkan Öktem
Gitar: Ant Şimşek


Sıfır KM yukarıdaki 3 kahramandan oluşan bir grup. Eğer Levent Yüksel'in solo albümlerinden şarkılar dinlemeye gidecekseniz umduğunuzu pek bulamayacaksınız demektir, çünkü bu grup Levent Yüksel şarkılarını çalmak için biraraya gelmiş bir grup değil. Sahnede Levent Yüksel ve saz arkadaşları ibaresiyle değil Sıfır KM adında yeni bir grup olarak bulunuyorlar. Bu konuya bir açıklık getirme ihtiyacı duyuyor tabi insan, çünkü insanların ilk aklına gelen şey Med Cezir'den şarkılar dinleyebilmek oluyor Levent Yüksel söz konusu olunca. Toplarlamak gerekirse, Sıfır KM konserine gittiğinizde Levent Yüksel'i bassçı kişiliği ile izleme şansını daha çok yakalıyorsunuz ki bu da son derece keyif verici birşey.

Grubun parçaları enstrümantal genelde, ama Levent Yüksel'in sesini duyabileceğiniz sözlü parçaları da var. Ne tür çalıyorlar deseniz kafamda bir soru işareti...Progresif rock mı pek değil, ama en çok o kategoriye yakıştırdım ben. Bu abilerimizin şimdilik tonlarca bestesi yok, ama bir albüm çıkartacak kadar eserleri var, ve yakında albümleri de çıkacakmış.

"Med Cezir dinlemek istiyorsanız bu konsere gitmeyin" dedim başlangıçta ama şimdilik Med Cezir veya Levent Yüksel'in diğer albümlerinden de şarkılar çalıyorlar konserlerinde. Bunların nedenlerinden birisi Sıfır KM'nin beste sayısının çok olmaması. O yüzden playlistlerinde coverlara yer veriyorlar. Bir diğer neden de sahnede Levent Yüksel varken, adamın da kendi albümünden şarkıları güzelken o şarkılardan da söylemiş oluyorlar. Üçüncü bir neden olarak da izleyicinin beklentisini ekleyebiliriz. Bir çok kişi Levent Yüksel'in parçalarını dinlemek için gidiyor. Sıfır KM neymiş, ne tür çalarmış fazla bilgileri yok. Konserin nabzını tutmak o kadar da zor olmuyor zaten. Dinleyicilerin büyük bir kısmı grubun kendi parçalarında sakinken Levent Yüksel'den bir güfte duyunca coşuyor. İki bilindik şarkıdan sonra tekrar kendi bestelerine geçiş yapıyorlar.

"Seyircinin ayağı alışsın" için iyi bir yöntem aslında. Sırf kendi parçalarını çalsalar belki insanlar daha çok sıkılacak, sonra kendilerini tanıtma ihtimalleri de azalacak. Ama benim gibi insanların eğlenmesi için aralara Levent Yüksel parçaları kondurmaya gerek yok. Grupta 3 adet bu kadar yetenekli eleman varken kötü çalmaları imkansız zaten. Ben kendilerine ait bestelerini de çok sevdim. Albüm çıkınca alınası bir albüm olacaktır. Umarım Sıfır KM yakında rüştünü ispatlar birçokların gözünde. Ondan sonra da bir tek kendilerine ait parçaları dinleyebileceğimiz konserleri de izlemek nasip olur.

18 Şubat 2008 Pazartesi

From Turkey Purple and Beyond ....Delii















Bu sene Mor ve Ötesi'nin Eurovision'a katılacağını duyduğumda neden "hayır hayıır" nidaları attım bilmiyorum. Ya da biliyorum ama en büyük sebebi ne onu ayrıştırabilmiş değilim. Birincisi Morları sevdiğim için iyi bir şarkı çıkartamazlarsa elalemin diline düşüceklerinden korktum. İkincisi Eurovision'u gereksiz buluyorum ve onların katılacak kadar önemsemesi sinirimi bozdu. Üçüncüsü haksız ve alakasız bir sürü eleştiriye de maruz kalacaklardı büyük ihtimalle.

Mor ve Ötesi'nin mesaj verme kaygısı çoğu kişiyi sinir eder ya beni hiç etmez. Şahnsen benim üstüme düşeni yapmadığımı düşündüğüm bir devirde birilerinin insanlara mesaj vermeye çalışması, dünyada birşeyler ters gidiyor demesi hoşuma gidiyor, ayrıca benim vicdanım rahatlıyor. İkincisi dedikleri şeylerin çoğunda da haklılar. Nükleer santraller kurulmasın diye de bas bas bağırdılar, savaş çıkmasın diye de. Eurovision'a katılacakları açıklandığında bazı kişiler "Iyy bunlar şimdi mesaj da verir tüm şarkılarında" dediler. Ben demedim, desinler tabi ama neden Eurovision'da?

Aylar geçti ve "Deli" adlı şarkı ortaya çıktı. Rahat bir oh çektiğimi söyleyebilirim. Güzel bir şarkı olmuş. Her Türkiye Eurovision şarkısı gibi de darbuka ve oyun havası içermiyor zorlama bi şekilde. Kerem Kabadayı da çok güzel davullar yazdığı için kendisine teşekkür ediyoruz.

Eurovision 2008'de Türkiye'nin şarkısı Deli'nin sözleri şöyle:

aranıyor sahibi ruhumun,
tam yerine mi düştüm?
direniyor faili tutkunun,
kızmış ve küçülmüş.

aranıyor sahibi ruhumun,
tam yerine mi düştüm?
direniyor, direniyor, direniyor...

beni büyütün, ağlatmayın,
sevginiz nerde, övündüğünüz?
beni büyütün, aldatmayın,
sahte düşlerle oyalamayın.

aranıyor sahibi ruhumun,
tam yerine mi düştüm?
direniyor faili tutkunun,
kızmış ve küçülmüş.

aranıyor sahibi ruhumun,
tam yerine mi düştüm?
direniyor, direniyor, direniyor...

beni büyütün, ağlatmayın,
sevginiz nerde, övündüğünüz?
beni büyütün, aldatmayın,
sahte düşlerle oyalamayın.

bir yarım akıllı, bir yarım deli
dört yanım akıllı, bir yanım deli
herkes akıllı, bir ben deli
bir ben deli, bir ben deli...

beni büyütün, ağlatmayın,
sevginiz nerde, övündüğünüz?
beni büyütün, aldatmayın,
sahte düşlerle oyalamayın.

If I Was a Flower Growing Wild and Free, All I'd Want is You to Be My Sweet Honey Bee

Belki de siz 16 yaşında hamile kalan genç bir kız olsaydınız kafayı yer, duvarları yumruklar, kontrolü elden kaybedip sokaklarda deli dana gibi koşturmaya başlardınız. Bu film öyle birini anlatan bir film değil. Yani "belki" gerçekçi olmadığı söyenebilir. Ama yine de çok güzel bir film Juno. Ellen Page iyi bir aktris, filmde en iyi oyunculuğu o çıkartıyor, ve gelecekte daha da güzel yapımlarda kendisini göreceğimiz havası yaratıyor.

Tamam, belki güzel filmlerde göremeyiz. Bu sanatçı kısmısının kariyerinin hangi noktasında nasıl saçmalayabileceği belli olmaz. Ancak, Ellen Page aklı başında biri gibi duruyor, ve kesin ben bu kanıya filmde canlandırdığı karakter yüzünden kapıldım. Demek ki rolle gerçek hayatı birbirine karıştırma becerisine sahibim. Hımmm aferin bana.


Birçok yerde Juno için "Bunu seven Little Miss Sunshine"ı da sevdi diyor. Ben Juno'yu sevdim. O yüzden bu yönlendirme dahilinde Little Miss Sunshine'ı da izleyeceğim. Onun hakkındaki görüşleri de yakında buradan tüm dünyaya duyururum artık.


blogger templates 3 columns | Make Money Online